Ana içeriğe atla

Dokunduklarımız...


İnsanın yaşadıkça öğrendiği o kadar çok şey var ki... Durmadan öğreniriz. Bazı şeyleri öğrenmeye can atarken, bazı şeyleri öğrenmeyi asla istemeyiz.
Acılar mesela. Kim ister ki, acı çekmeyi öğrenmek? Sonra o acılarla birlikte bir çok duyguyu tatmak kimin hoşuna gider?
Ama bunun takdiri elbette bize ait değil. Bazı durumlarda seçenekler, yollar çıkar karşımıza. Hayatımız boyunca bir çok karar almak zorunda kalırız ve bu kararı biz alınca, sonucu hoşumuza gitmese dahi "keşke" der, sonuçlarına da bir güzel katlanırız.
Ama bazı acılar, üzüntüler öyle değil. Asla seçmeyi düşünmediğimiz, hayalini  kurmadığımız, aklımızın ucundan geçse dahi tüyler ürperten cinsten acıları da yaşarız. Bu acılara da "keşke" deriz; ancak hiç bir zaman öyle kolayca kaybolup gitmez acısı.
Kimine göre durmadan kanayan yara, kimine göre zamanla kabuk tutmuş bir yara; bazısı alev alev yakan bir acı, bazısı küllenmiş bir acı...
Kanayan yara kurcalanmaz, zira kurcaladıkça kanama durmaz.
Alev alev yanan ateşe de odun atılmaz. Atılmaz ki, daha da büyüyüp orman yangınına dönüşmesin...
Kabuk tutmuş yarayı, küllenmiş yangını da hafife almamak gerek.
Öyle ya, kabuk tutmuş yaraya dokunsan kanamaya hazır, küllerin üzerine bir kibrit çaksan koca bir dünyayı yakmaya yetecek yangını çıkarmaya hazırdır...
Kimsenin... Hiç kimsenin yarasına, yangınına dokunmayın. Orada öylece bırakın! Zamanla azalsın, sonrasında geldiği gibi gitsin acılar... Dokunmayın acıyan hiç bir yere. Hiç kimsenin... Kendinizin bile...
Onun yerine sevinçlere ortak olun mesela, sevginizle sevgilere dokunun, umutla bekleyen birine daha fazla umutla dokunun, merhamete dokunun. Küçücük bir canlıya sevginizle dokunun...
Hangi duyguya, hangi düşünceye daha çok dokunursak, o büyüyor. Bir çiçek gibi, bir ağaç gibi, bir çocuk gibi... Dokunduğumuz ne varsa, ama gerçekten ne varsa! Hepsini biz büyütürüz; onu yaşar, onu yaşatırız...
Büyüttüğünüz şey acı değil de hep güzel şeyler olsun...
A. Banu Ocaksoy 🍃

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

* O çok özel biri yanındaysa..."

Koskoca dünyada 'küçücük' kaldığımız kesin. Milyarlarca insan arasında, 'herhangi' biri olduğumuzu da biliyoruz. Yalnız, yanınızda koskoca dünyayı unutup sizi ' dünyası ' olarak gören ; ' herhangi' birinden çok daha özel hissettiren birileri varsa? İşte o zaman dünya küçülür, insan kalabalığı da azalır... Herkesin mutlaka özel hissettiği insanlar vardır hayatında. Düşünsenize, milyarlarca insan arasında özel hissetmek! Bunu etrafında herhangi insandan biri yapabilir. Annen, Baban, Eşin, Çocuğun, Kardeşin, Komşun, Dostun... Herhangi birinden, herhangi biri yani! O kalabalığın içinde kaybolmuş gibi görünen, çok özel biri... O yanında mı? Derin bir nefes al ve özel olduğun için gururlan... A. Banu Ocaksoy 🍃
*HAYALLER, UMUTLAR, TEŞEKKÜR* Bekler, umut eder herkes. Mutlaka beklediği, umduğu hatta çok istediği bir şeyler vardır herkesin değil mi? Bugün o istediği olmadı diye, yarın düşlemekten vazgeçer mi hiç? Vazgeçmez... Bunun adı sabır... Bir yoldan geçerken elinde simit olan bir çocuğun simidi, acıkmış hâlde sabırla bekleyen o kuşlara nasip olur mesela... Herkes için bu böyle... Sabırla beklediğin şey, biraz da gayretinle; bilemiyorum belki çok fazla gayretinle senin oluverir... Bugün olmadıysa, uyumadan önce düşle ve yarın olacağına inan... Bugün olduysa, gözün aydın... Başka bir düşe hazır olduğuna eminim ama... Çünkü hayal etmeyi, beklemeyi, umut etmeyi asla bırakmaz yaşayan kimse... Yaşadığını anlamanın zaten iki yolu var; birincisi hayatında var olanlara teşekkür etmek, ikincisi de hep hayal etmek... Hayalleriniz gerçek olsun, teşekküre dönsün. A. Banu Ocaksoy 🍃

Herşey karmaşık

                        HERŞEY KARMAŞIK *BİR GÜN İÇİNDE*                 (1. BÖLÜM ) ( kurgu öykü ) Genç kadın, düşünceli bir halde yürüyordu. Hava kararmış, ama o ne zaman karardığını fark etmemişti bile. Yanından hızla geçen bir araba, onu kendine getirmişti. Çünkü yağan yağmurun ardından, o hızda geçen bir aracın etrafı ıslatmaması imkânsızdı. Kadının da üzeri çamurlu su ile yıkanınca irkilmişti. Umurunda değildi çamura bulanan paltosu, ayakkabıları ve çamurlu elleri. ‘’Eskiden böyle bir şey başıma gelse, hele saçlarım bu şekilde kirlense, hiç şüphesiz önce öfkelenip bağırır, ardından eve koşarak gider, bir saat boyunca yıkanırdım.’’ Diye geçirdi aklından. Hoş, eskiden sabahtan akşama kadar yürümekte ona göre değildi. Sahi onu bir günde değiştiren neydi? Sebebini her ne kadar biliyor olsa da, bir önceki gün tanıdığı kendisinden nasıl bir anda uzaklaşmıştı? Uzaklaşacağı en son kişi, kendisi olmalı diye düşünürdü hep aslında. Tanıdığı, bildiği, her şeyi doğru yaptığından şüphesi