Ana içeriğe atla

Herşey Karmaşık 2. Bölüm

HERŞEY KARMAŞIK (2. BÖLÜM) (KURGU ÖYKÜ)

* Bir Gün İçinde *

Günün başına dönelim. Saat 8.05'de kızını servise bindirip, arabasının arka koltuğuna evrak çantasını koyup şoför koltuğuna geçti. Aynasını çıkarıp, makyajını kontrol ettikten sonra 'mükemmel' görünümlü bir iş kadını olduğuna emin olup yola koyuldu. İş yerine on dakika sonra ulaştı. 
Ajansın kapısından girerken, tanımadığı bir numaradan gelen kısa mesajı açıp okudu : '' mailinizde önemli bir bilgi var.İncelemenizi tavsiye ederim'' yazıyordu. Kadın zaten gece saat 02:30'da mailini kapatıp, sabah 07:45'de kontrol etmişti. Mail gönderen kişi, belli ki telaş içindeydi; yoksa neden bu saatler aralığında ''önemli'' diye nitelendirdiği bir mail göndersin ki? Odasına bir sade kahve rica edip, hemen bilgisayarını açıp mail kutusunu kontrol etti. Mail'de iki tane dosya eklentisi bulunuyordu. Açıklamada ise : '' Bakalım, hayatın gerçek miymiş?'' yazıyordu. Kadın, birinin onunla dalga geçtiğini veya onunla uğraşmak istemiş olabileceğini aklından geçirirken dosya eklentilerini açıp dikkatli gözlerle inceledi: iki fotoğraf.
 Fotoğraflardan ilki, bekarlığında yaşadığı, müstakil 60 metrekare büyüklüğünde, sefalet içinde yaşadığı evin önünde oynayan biri kız, biri erkek iki çocuğu gösteriyordu. 
İkinci fotoğrafta ise, daha önce hiç görmediği ve yine müstakil derme çatma bir evin önünde, birbirini su tabancası ile ıslatan iki çocuk vardı. İki fotoğrafa da dikkatle baktığında, her iki fotoğraftaki çocukların aynı çocuklar olduğunu fark etti. İyi ama bu çocuklar kimdi? Onların evinin önünde ne arıyorlardı? Diğer fotoğraftaki ev kimin eviydi? Peki, bu mail kimden ve ne sebeple gelmişti? Anlatılmaya çalışan neydi? Bir süre merakla incelese de, halletmesi gereken işlere koyuldu.
Öğle saatlerinde, mail bildirim sesini duyup bilgisayara yöneldi. Gelen yirmi mailden biri, yine kimliği belirsiz sabah aldığı maile benziyordu. Merakla açtığında bu kez açıklamasız olarak tek fotoğraf gönderilmişti. Bu fotoğrafta bir çocuk esirgeme kurumunun önünde, merdivenlere oturmuş en küçüğü dört-beş, en büyüğü dokuz-on yaşlarında sekiz kişilik çocuk grubu vardı. '' Acaba bu mailler, ona değil de başkasına mı gönderilecekti?'' diye aklından geçirse de, sabah telefonuna gelen mesaj ve maildeki fotoğrafta geçmişte yaşadığı evi görmesi tesadüf olamazdı. Bu fotoğraflar ona ne anlatıyordu? Bu kez, maile cevap yazmaya başladı: ''Siz kimsiniz? Bu fotoğrafları neden gönderiyorsunuz? Neyi öğrenmem gerekiyor?''
Yazdıktan sonra, işleri ile ilgili maillere cevap yazıp, ajanstaki işlerinin çoğunu hallettikten sonra kolundaki saate baktı; saat 17:30 olmuştu bile. Hala mailine cevap almamıştı. Çok üzerinde durmak istemese de içinde tekrar bir merak uyandı. Belki de yıllardır ilk defa, ajanstan erken çıktı. Eve vardığında, önceki gün hazırladığı yemekleri tezgaha çıkarıp, e-mail kutusunu güncelledi. Sonunda beklediği mail gelmişti. Mail'de : '' fotoğraftaki çocukların kim olduklarını öğrenmek istiyorsan, hatta kendini tanımak istiyorsan 'YEŞEREN UMUTLAR ÇOCUK ESİRGEME VE YETİŞTİRME YURDU''na gidip öğrenebilirsin.'' yazıyordu. Bahsedilen yer hakkında zerre kadar bilgisi yoktu. Hemen arama motorundan, kurumun adresini ve telefon numarasını buldu. Kuruma gitmek için yola koyulduğunda, telefonuna bir mesaj daha geldi: ''mükemmel annenin, mükemmel hayatını biraz alt üst etmiş olabilirim. Fakat, hiç kimsenin yalanlar ile yaşamasına göz yumamazdım.'' 
Kadın, mesajın geldiği numarayı aradı fakat ulaşılamıyordu. Daha yeni gönderilen bir mesaj sonrası iki dakika bile geçmeden kapanmıştı. 
Bunu yapan kişinin amacını bilemiyordu.
 Şehir dışından dönmek üzere olan eşini arayıp : '' küçük bir işim var, beni yemeğe beklemeyin.'' diyerek ayrıntı vermeden telefonu kapadı. 
Çocuk esirgeme kurumundan içeri girdiğinde, kapıda bekleyen güvenlik görevlisi, kadını bir yerlerden tanıyor gibi dikkatlice bakıp, ziyaret nedenini sordu. Kadın, elinde burada çekilmiş bir fotoğraf olduğunu ve bilmesi gereken bir şey olup olmadığını öğrenmek için yetkili biri ile görüşmek istediğini anlattı. Görevli, kadından kimliğini istedi ve kadın kimliğini uzattığı anda görevlinin gözleri yuvasından çıkacak gibi büyüdü. Kadın ''bir sorun mu var?'' diye sordu. Görevli:'' ha... hayır. Beş dakika bekleme salonunda beklerseniz, ben görüşme talebinizi ileteceğim.'' diye cevap verip, hızlı adımlarla koridorun sonuna ilerledi.
5 dakika bekleyeceğini düşünürken, aradan 20 dakika geçmiş olmasına rağmen, yönlendirilmemiş, büyük bir sessizlik içinde bekliyordu.
Telefonuna, bu kez başka bir numaradan gelen mesajda : '' Bu kadar sabırlı olduğunu bilmiyordum. Seni tanıyorsam, çoktan müdürün odasına girmiştin.'' Kadın ürperdi, etrafına bakındı. Onu buralarda izleyen biri olmalıydı. Peki ama kim? Neler oluyordu? 
Kadın hızlıca yerinden kalkarak, bu olanların artık sona ermesini umut ederek, müdürün odasına doğru ilerledi. Bir bebek sesi duydu; bebek ağlıyordu. Saniyeler içinde ses kayboldu. Ardından bir alkışlama sesi duydu. 
Sanki müdürün odasına giden yolda, ona bir şeyler hatırlatmak isteyen o kişinin her yerde gözü, kulağı olduğunu hissetti.
Birazdan öğreneceklerine, üzülecek mi? Yoksa tüm bunlar birer saçmalıktan mı ibaretti? Anlamasına belki de dakikalar kalmıştı. Ama bu dakikalar, fazlasıyla gerilim doluydu. Kulağına gelen seslerin gerçek mi yoksa sabahtan beri bir şey yemeden oradan oraya koşturmanın etkisi ile halüsinasyon gibi bir şey miydi?



................ İkinci Bölüm Sonu...............

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

*HAYALLER, UMUTLAR, TEŞEKKÜR* Bekler, umut eder herkes. Mutlaka beklediği, umduğu hatta çok istediği bir şeyler vardır herkesin değil mi? Bugün o istediği olmadı diye, yarın düşlemekten vazgeçer mi hiç? Vazgeçmez... Bunun adı sabır... Bir yoldan geçerken elinde simit olan bir çocuğun simidi, acıkmış hâlde sabırla bekleyen o kuşlara nasip olur mesela... Herkes için bu böyle... Sabırla beklediğin şey, biraz da gayretinle; bilemiyorum belki çok fazla gayretinle senin oluverir... Bugün olmadıysa, uyumadan önce düşle ve yarın olacağına inan... Bugün olduysa, gözün aydın... Başka bir düşe hazır olduğuna eminim ama... Çünkü hayal etmeyi, beklemeyi, umut etmeyi asla bırakmaz yaşayan kimse... Yaşadığını anlamanın zaten iki yolu var; birincisi hayatında var olanlara teşekkür etmek, ikincisi de hep hayal etmek... Hayalleriniz gerçek olsun, teşekküre dönsün. A. Banu Ocaksoy 🍃

ÇIPLAK AYAKLI ÇOCUK

-Çıplak ayaklı Çocuk- Bir ilkbahar gününde, ne ısıtan ne de üşüten bir güneş doğdu. Kiminin evine girip perdeleri açtırıyor,kimi evleri aydınlatmıyordu... Birden koştu çocuk! Ayağında ayakkabı da yoktu çorap da... Nereye koştu çocuk? Umuda? Bir parça huzura belki de? Ne evine girmeyen güneş, ne de soğuk yatağı umurundaydı! Koştu çocuk... Ayağında ne ayakkabısı vardı ne de çorabı... Kucakladı mutluluğu; dünyayı kucaklar gibi! Dünyayı sığdırdı kucağına, yine koştu çocuk... Ayağına bir şey batacak olması da umurunda değildi, buz gibi taşlarda... Çünkü küçük sürprizleri kucaklaması gerekliydi! Dünyayı başka gördü, koştu çocuk... Kimsenin göremediği kadar güzel, kimsenin anlamayacağı kadar özel bakabiliyordu çocuk! Bir şey öğretti çocuk; "dünya elimizde, kollarımızın arasında... Öyle de yaşıyoruz böyle de... En iyisi umudunu asla yitirme!" Dedi çocuk. Ayağına taş değmesin çocuk! Evinde güneş hep doğsun, aydınlık ve sıcak dünya seninle olsun! Sen çok yaşa,mutlu yaşa olur mu çocu...