HER ŞEY KARMAŞIK*** ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
*BİR GÜN İÇİNDE*
Koridorun sonuna geldiğinde, müdürün odasına girmek için adım atarken içinde tuhaf hisler oluşmuştu. Hayatının koskoca yalanlardan ibaret olduğunu öğrenmesine dakikalar kaldığını bilmiyordu elbet; ancak içinde hissettikleri, tadının kaçacağını söylüyordu.
Müdürün odasının kapısına vardığında tam kapıyı tıklatmak için elini yumruk yapıp kaldırmıştı ki, tam o sırada kapı açıldı. Güvenlik görevlisi, kadının gözlerine bakarak ''bu...buyurun. Müdüre Hanım sizinle görüşmek için bekliyor.'' deyip kaçarcasına arkasını dönüp görev yerine dönmek için yola koyuldu.
Kadın, yüzünde hafif bir gülümseme ile müdüre hanıma ''merhaba'' deyip tokalaştı. Müdüre hanım, üzgün mü yoksa endişeli mi belli olmayan bir yüz ifadesi ile, kadına oturacağı koltuğu gösterdi. Kadın konuşmaya başlarken, mailine gelen fotoğraflardan birini göstermek üzere uzanırken, '' hepsinden haberim var, bu fotoğraf sana buradan gönderildi.'' diyerek kadının sözünü kesti. Kadın daha fazla heyecanı kaldıramayacağını düşünerek ; '' sizi dinliyorum.'' dedi.
Müdüre hanım, kendi koltuğundan kalkıp, kalın bir dosya alıp kadının karşısındaki koltuğa oturdu. Dosyadan, daha önce yurtta kalan bir kaç çocuğun belgelerini çıkardı.Bu belgelerden birini kadına uzatarak, '' size gönderilen fotoğraflardaki çocuklardan biri.'' dedi. Kadın, önce fotoğrafa, sonra belgenin en üst kısmında yazan isme baktığında tekrar okuma gereği duydu. Çünkü orada yazan adın, eşinin ismi olduğuna inanması kolay değildi. Çünkü eşinin çocuk esirgeme kurumunda büyüdüğüne dair en ufak bir bilgisi yoktu. Eşinin anne-babasını tanıyor, sadece yurt dışında olduklarından telefon ile görüşmelerine alışmıştı. Müdüre Hanıma dönüp; ''Bu... Bu benim eşim olamaz. Eşimin bir anne babası var.'' Soluğu hızlanmış, ''acaba bugün daha neler duyacağım?'' endişesiyle müdürün gözlerine kenetlendi. .'' Koruyucu ailesinden bahsediyor olabilir misiniz? Leyla ve Ömer çifti, onun ve ablasının...''
''ne? ablası? Siz ne diyorsunuz? O ailesinin tek çocuğu değil miydi? Aklım almıyor. Tüm bunlar...''
'' Herşeyi anlatacağım. Önce bir yudum su alın lütfen.'' Yüzünde kocaman bir şaşkınlık ifadesi ile, suyundan bir yudum alıp, müdüre doğru eğildi: '' Bakın, eğer birileri bana şaka yapmaya çalışıyorsa bu hiç komik değil. Anlamıyorum! Neden eşim burada yetiştiğini benden sakladı? Başka bir kardeşi olduğunu neden söylememiş olabilir?''
Müdüre hanım : '' Sebebini bilemiyorum, fakat bunca zamandır sizden özellikle saklanmaya çalıştığını biliyorum. Bu konuda bir çok kez uyarılıp, gelip her şeyi öğrenip öğrenmediğinizi sormak için buraya gelip sordular. Ama dün... Bu kurumda yetişen ve sonrasında kurumdan desteğini asla esirgemeyen ağabeyinizin tüm gerçekleri anlatmak istemesi ile, kimselere belli etmeden seni buraya getireceğini söylemesi ile... Buradasınız işte.''
Kadın delirecek gibi kahkaha attı ; '' Ha bir de ağabeyim var öyle mi? Tüm bunların bir rüya olduğunu varsayıyorum ve bir an önce uyanmayı diliyorum. Çıldıracağım, bunlar gerçek olamaz. Gerçek olsa dahi bunca zamandır neden saklandı? Yok, hakikaten şu an yaşadığımın bir açıklaması yok.''
'' Kendinizi ne zaman hazır hissederseniz, ağabeyiniz sizinle konuşmak ve diğer gerçekleri anlatmak için buraya gelecek.''
Kadın, birbirine kenetlenmiş ellerini açıp havaya kaldırarak : '' Diğer gerçekler! Tabi, daha ne haberler var acaba? Ya da bu nasıl bir şaka ise, bunlar bittiğinde kahkahalara boğuluruz hep birlikte.''
''Dediğim gibi, siz ne zaman isterseniz. O, burada zaten.''
'' Abiii! Abim rolünü yapacak kişi! Buyursun gelsin bakalım sizin kadar güzel rol yapıyor mu? ''
Müdüre hanım eline cep telefonunu alıp, odanın kapısını açtı. Kapının hemen dibinde bekleyen yabancı bir adam, kadın ile konuşmayı bekliyordu.
Kadın alay edercesine gülümseyerek ; '' Merhaba. Ben de sizi bekliyordum. Abicim!''
Adam gözleri dolu dolu kadına yaklaştı ve '' biliyorum, tüm bunlar sana yalan geliyor. Yıllardır saklamaktan yorulduğum için değil, senden ve kızımdan saklanmak istemediğim için bunu yapmak istedim. Dünyanı başına yıkmak istemezdim. Ama sen mükemmel sandığın dünyandaki kimseyi tanımıyorsun. Sen beni... Öz ağabeyini tanımıyorsun. Tanıdığını düşündüğün kimseyi...''
'' Bir dakika. Sen ciddi misin? Hiç tanımadığım bir adam geliyor ve onun kardeşi olduğuma inanmamı istiyor. Bir tiyatro sahnesinin ortasında olabilir miyim? Ama bu şakaysa artık daha fazla dinlemek istemiyorum.''
Adam, kadının eline elini koymak için uzandığında kadın ani bir hareketle elini kaçırdı.
Adam anlatmaya başladı: '' Annemi... Hayatım boyunca koynunda uyumak istediğim o kadını ve beni çocukluğumda dayak yemekten kurtarmasını hayal ettiğim babamı bana anlatırsın umarım. Ama doğal olarak önce senin gerçeklerin... Sana gönderdiğim fotoğrafların birinde, kızımın, yani kızının bakıcısı olan kadınla oyun oynuyorduk. Ben seni taaa çocukken takip etmeye başladım. Geldiğimde ceza alacağımı, hatta bazen dayak yiyeceğimi bile bile yurttan kaçıp kaçıp geldim seni görmeye. Annemle babamın yanında olduğunu gördüğümde, hem hüzünlenir hem özenir hem de senin için mutlulukla dolardım. Ben doğduğumda annemin imdadına komşular yetişmiş, beni doğururken az kalsın ölecekmiş. Pislikten nefes alınmayan ve iki günde bir alınan bir somun ekmek ile geçirmiş hamileliğini. Babama en çok bu yüzden öfkelenirim. O zamanlar hiç istememiş beni. Bir bebeğinin olacağını duyduğunda, sevdiği kadından bebeği aldırmasını istemiş. Öyle ya, hastanelere gidecek halleri mi vardı? Kendi kendine düşse diye dualar edilse de, hayata tutunup gelmek istemişim işte. Ama doğduğumda da bir şey değişmemiş, yine istenmeyen evlat olarak bu kurumun kapısına çaresizce bırakmışlar beni. Kendi hikayem uzun, onu daha sonra da konuşuruz elbet. Beni evlatlık alan ailemi trafik kazasında kaybetmem, tüm mal varlıklarını bana bırakmaları ile devam ediyor işte. Seninkine gelelim. Ben 4 yaşımdayken dünyaya gelmişsin, senin varlığını öğrendiğimde ise 8 yaşıma girmiştim. Beni iki yıl boyunca evlat sayan ailemi kaybetmem ile senin varlığını öğrenmem aynı zamana denk geldi. Ailemin bana bıraktığı miras ile birlikte yazdıkları mektupta her şey yazıyordu. Seni öğrendiğimde henüz mirasımı kullanma şansım yoktu; zira 18 yaşımı beklemeliydim. Çocuk esirgeme kurumuna geri dönüşüm, okuluma devam etmeme engel değildi. Ailem mektubu yazarken trafik kazasını sanki önceden bilmiş gibi yazdıklarını düşünürüm. Beni okutmaları için, kuruma yüklü miktarda maddi bağışta bulunmuşlardı. Avukat vesilesiyle her şey tıkır tıkır istedikleri gibi işlemişti. Okul falan umurumda değildi. Ben 'aile olmak' istiyordum. Bak yine kendimi anlatmaya başladım. Neyse... Seni buldum. Durmadan izledim, sana kardeş olduğumuzu söylemek istedim. Sonra beni istemezsin diye vazgeçtim. Sonra büyüdüm, hayatını mahvetmek istemedim. ''
Kadın, arkasına yaslanmış pür dikkat dinliyordu.
''Kardeş olduğumuzu kanıtlayacak her şey elimde var. Yalnız sadece bu değil. Aylin ile sevgimiz çocukluğumuza dayanırken, birden büyüdük ve biz de anne baba oluyorduk. Evli değildik, birbirimizi çok sevdik fakat ikimiz de anne babasız büyümenin verdiği endişe ile aile olmaktan korktuk. İnsanın ailesi olmayınca, önce aile olmak için yanıp tutuşuyor; sonra bundan deli gibi korkuyor. Anne baba olacağımızı öğrenince, elbette evlenmeye karar verdik. Önce bir oğlumuz oldu, beş yıl sonra da kızımız. Ah kardeşim... Sen doğuma girdiğinde, bebeğinin boynuna dolanan kordon çok geç fark edilmiş, kızın melek olup gitmişti.''
Kadın yerinden fırladı: '' Hayır! Yanlış biliyorsun, benim bir kızım var, yaşıyor. İşte gördün mü bak? Sen beni başka biri ile karıştırıyorsun. Ortada büyük bir yanlışlık var, rahatladım galiba.''
''Öyle olmasını isterdim. Fakat senin kızın sandığın çocuk yeğenin. Sen bebeğini kaybedince, bir gün önce doğum yapan eşime yalvararak sana vermeyi teklif ettim. Eşini de kurumdan iyi tanıyorum zaten. Uzun zaman görüşmedik fakat sen onunla evlenince tekrar irtibata geçtim. Aylin, senin kocanın ablası. Biz bunu çok uzun zaman sonra öğrendik, nasıl öğrendiğimiz ise ayrı hikaye. Neyse... Aylin, kardeşinin yanında olmak için tutuşuyor, ben senin üzülmene dayanamıyoruz derken Aylin'in aldığı eğitimler ile bakıcılığı almasını ne yapıp edip başarmak zorunda kaldık. Seni uzaktan takip ederken, çok iyi tanıdım kardeşim. Korumak için elimden geleni yaptım. Her ne kadar sana yakın olmak istesem de, asla kaderin hepimizi bu kadar birleştireceğini düşünemezdim. Önce ben de çok şaşırdım. Karmaşık duygular yaşadım. Yani, senin şu an hissettiğini en az senin kadar ben de hissettim. Kolay olmadığını biliyorum. Aylin, kızımızı almak istiyor; Ama ben senin de kızımın da böyle bir şeyi kaldıramayacağınızı biliyorum.Elimden geldiğince çaba gösteriyorum fakat sizinle birlikte yaşayıp kızını sürekli görüyor olmasaydı bunu başarmam imkansızdı. Yine de kızının ona 'anne' demesini çok istiyor. Kızım artık büyüdü, belki de uzman desteği ile birlikte gerçekleri anlatma zamanı geldi. Aylin'i tutamıyorum kardeşim. Kızımız kendi başının çaresine bakmaya başladığında, bir bakıcıya ihtiyacı olmadığında ailenin dışında kızından uzakta kalma düşüncesi onu her geçen gün deliye çeviriyor. Her an, ne yapacağını kestiremediğim şekilde deliye dönüyor. Aslında bunların hepsi benim suçum. Yalanlar ile bir insan ne kadar yaşayabilir? Bir aile, yalanlar ile mutluluğunu ne kadar sürdürebilir?''
Kadın artık yüreğine sıkışan acıya dayanamıyordu. Çığlıklar atmaya başladı. Gömleğinin yakasını iki yana çekiştirerek : '' sus! sus artık! '' diye bağırdı. Ağabeyi onu sakinleştirmek için sarılmak istediğinde, daha da hırçınlaşıp kapıyı açtı ve hızla koridorda koşmaya başladı. Çalan telefonunu yere atıp koşmaya devam etti. Ağabeyi, arkasından '' Bir yere kaçılmıyor kardeşim, gerçeklerden kaçılmıyor. Ne kadar koşarsan koş, nereye gidersen git senin gerçeklerin bunlar.'' diye bağırdı.
Kadın, saatlerce koştu... Yoruldu; saatlerce yürüdü.
Ve işte. Ağabeyinin dediği gibi, kafasında dönüp duran tüm gerçekler onun peşindeydi. Kendinden kaçmak? Hayatı boyunca annesinden, babasından, yaşadığı evden, yoksulluktan, geçmişinden kaçmıştı. Şimdi dönüp geldiği nokta neresiydi? Bu mükemmel kadın, hayalini yaşarken; hayatının gerçeklerini ardında biriktirmiş oysa ki. Oysa, asla yalnız kalmayacağını düşünürken, bir başınaymış tüm oyunların içinde.
Yürümeyi bırakıp; saatler sonra ilk defa bir yere oturmuş kadın. Düşünmüş, tekrar düşünmüş kadın.
Mükemmel olmak mı? Gerçek bir eş, gerçek bir anne olmak mıymış kadın olmak? Annesi... Annesi her şartta gerçek bir eş olmayı ve kızının tüm onu beğenmez tavırlarına rağmen anne olmayı başarmıştı. Başarısız sandığı annesi, esirgeme kurumuna bırakmak zorunda kaldığı diğer evladını da çok aramış, çok dualar edip gözyaşları dökmüş. Yanında olmayan evladına bile yüreğinden anne olabilmişti.
Peki kadın? Gözünü bürüyen hırstan, kariyerden başını kaldıramayıp hep 'en iyisi, daha iyisi' olma peşinde koşarken hiç bir şeyi görmemişti.
Kaçtığı her şey onun ayağına dolanmıştı ve ikinci bir hayat için tüm mal varlığını da kariyerini vermeye razıydı.
Çok iyi anlamıştı kadın: insan kendinden, çocukluğundan, ailesinden, doğduğu evden-mahalleden, olduğundan fazlasına gidemiyor, mutlaka kendine dönüyordu. Hatta bunu ''bir gün içinde'' yaşayabiliyordu.
*******SON*******
Yorumlar
Yorum Gönder